28 Ocak 2013 Pazartesi

Laplace'ın Şeytanı



Adam Fawer’ın Olasılıksız'ını okuyanlar az çok bilir Laplace’ın Şeytanı meselesini. Laplace ismini sadece diferansiyel dersinde duyanlar şeytanından da teorisinden de bihaberdir muhtemelen. İşte bu yazıyı onlar için kaleme alıyorum. Tabii ki canım istemese yazmam, yalan yok öncelikle kendim için yazıyorum, lakin orası ayrı bir konu.

Bu enfes kitabın içeriğinden çok fazla bahsedip henüz okumamış olanlara ayıp etmek istemiyorum. Ancak şiddetle ve hiddetle okumalarını öneriyorum. Ben ki bir şeyi ‘ısrarla’ tavsiye ediyorsam, kuvvetle muhtemel beğenirsiniz. Film tavsiye ettiğim arkadaşlar bilir, değil mi dostlarım?

Gerçekten hiçbir konuda sevmem çok fazla ısrar etmeyi. Genel konuşuyorum: gururumu kırıp bir şey yapmanız için çocuk gibi ısrar ediyorsam da kendime değil sizin iyiliğinize ederim, bunu bilin. Bkz. bütlere girmesi için nerdeyse yalvardıklarım oldu, onlar biliyor kendilerini. 5 dk utanıp gelin de öyle okuyun bari. Gereksiz bir sosyal mesaj da verdiğime göre artık uçuşa hazırız. 

Yok be ne uçuşu, bilindik şeyler işte, az kurcalayın interneti yeter.

(Simon Laplace, 1749 - 1827)
Her neyse, ufaktan girelim bakalım kimmiş Laplace denen amca ve neymiş bu yazıya vesile olan teorisi? Pierre-Simon Laplace 18. ve 19. yüzyıllarda yaklaşık 78 sene boyunca bu dünyada oksijen tüketmiş Fransız bir matematikçi, aynı zamanda da bir gökbilimcidir. 1801 yılında ‘Olasılık Hakkında Denemeler’ isimli kitabında, daha sonradan Laplace Şeytanı diye anılacak teorisini ortaya atmıştır. Aslında bir bakıma esin kaynağı Abraham De Moivre’dir. De Moivre’ye göre şans diye bir şey yoktur. Şans kavramının bir yanılgı olduğunu, şans eseri olduğu düşülen olayların aslında fizik kurallarıyla meydana geldiğini savunmuştur. Bak sen! Tanıdık geldi bu bana, ne de çok ortak yönümüz var. Hem Moivre hem de Laplace, hiçbir şeyin aslında belirsiz olmadığını, her şeyin kendinden önceki bir sebebin sonucu olduğunu savunan determinizmden yararlanmıştır.

Madeni bir para havaya atıldığında, yazı veya tura gelmiş olması ilk bakışta şans gibi gözükebilir ama değildir. Önceki yazımda da benzer bir zar örneğiyle belirttiğim üzere; algılayamadığımız bir çok fiziksel etkene bağlıdır. Paranın büyüklüğü, atıldığı yükseklik, sürtünme, hatta havadaki toz miktarı bile etkiler. Etkilemez demeyin, az ya da çok, bir şekilde etkiler. Ben sadece örnek verdim. Bilinmeyen onlarca, yüzlerce faktör olabilir. İnsan beyninin, bu etkenlerin hepsini hesaplaması imkansızdır. İşte şans deyip geçtiğimiz bu tip olaylara bir açıklama getirmek için ortaya atılmış, teorik olarak çok mantıklı ama pratikte de bir o kadar ulaşılamaz ve ilginçtir Laplace’ın Şeytanı teorisi.

Bakın ne demiş Simon Laplace;

“Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.”

İşte burada bahsedilen canlı Laplace’ın Şeytanı’nın ta kendisidir. Şimdi, bu konu hakkında şu ana dek hiç düşünmemiş olanların biraz kafa yormasını istiyorum. Bir an için hayal edin. Siz ve geçmişinizle ilgili her türlü, ama en incesine kadar her türlü bilgiye sahip, anlık duygu ve düşüncelerinizi eksiksiz bilen, tüm atomların konumlarını ve o anın tüm çevresel, fiziksel etkenlerini kusursuz bir biçimde algılayıp hesaplayabilen bir canlının var  olduğunu düşünün. Bu canlının, çevresel koşulları tam olarak bilebilmesi demek; etrafınızdaki diğer insanları da anlayabilmesi demek olduğundan onların da tüm bilgilerine sahip olması gerekir. Yani geniş düşünürsek, tüm evrenin ve her canlının durumunu her koşulda bilmesi demektir bu. İşte o zaman gelecek, apaçık bu canlının gözlerinin önündedir. Sonuçta, geçmiş geleceği doğurur.

Yargısız infaz yapıp olur mu öyle şey, saçmalama diye çıkışmayın. Dediğim gibi sadece teorik bir kavramdır, pratiğe dökülemez ve ispatlanması im-kan-sız-dır. Yani böyle bir insan yoktur. Böyle bir şeytan, cin, alien, UFO, E.T. vs. de yoktur, olamaz da. Burada şeytan adıyla işaret edilen aslında Tanrı kavramıdır. Şahsen Allah demeyi tercih ediyorum. Bu da benim naçizane fikrim. Bu son kısım tamamen şahsi yorumumdur. Ancak bir çoğunuzun da benzer anlamı çıkaracağını tahmin ediyorum. İsteyen inanır, isteyen inanmaz. Saygı duyun yeter.

Bakın tekrar ediyorum: bu sadece bir teoridir, uygulanması imkansız bir teori. Neyse anladın sen onu..

Bir uğraşın daha sonuna geldik. İşkembeden atmadım bu kez. Az çok bilgi sahibi olduğum ve ilgi duyduğum bir konuydu ancak yine de sağdan soldan derlediklerime yorum kattım. İşte bu da sapı:

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/deneme.htm#laplace

22 Ocak 2013 Salı

Vay Be Sneijder !



Dur ! Vay bee demeden önce oku.

Aslında yazıyı önceden yazmıştım, ama eksikler vardı, gözden geçirmem gerekiyordu. Sınavlar nedeniyle piyasaya sürmem biraz gecikti. Yoksa haber patladığı an koyardım buraya.

Vallahi büyük iş Sneijder’i Türkiye’ye getirmek. Halk efsanesine dönüşen çilek geldi sonunda. Bir Fenerli olarak zevkle izlerim, form tutarsa.

Wesley Sneijder’i ve geçmişini anlatmayacağım tabii ki. Dünya çapında bir portakal =). Transferin artılarına ve eksilerine değineceğim.

Inter bu sezon Devler Ligi’nde yer almadığından, Sneijder’in sarı kırmızı formayla Şampiyonlar Ligi’nde oynayabilecek olması büyük bir avantaj Galatasaray için.


Tekniği, yeteneği, tecrübesi, cart curt, gerek bile yok anlatmaya bence. Oynarsa dünyanın sayılı orta alan oyuncularından.

Her ne kadar dünya çapında bir yıldız olsa da bu transferin bazı dezavantajları da mevcut tabii ki.

Bir kere sakatlanmaya çok meyilli bir oyuncu. Kendine iyi bakması lazım. Ayağına top değmedi son zamanlarda. Fizik kalitesini artırıp kafasını futbola vermeli yoksa bizim Krasic vakası gibi olur.

Bonservisi 7-8 mn euro civarında. Sneijder kalitesi için gayet makul bir fiyat. Ancak yıllık yüksek maliyeti Galatasaray’ın başına dert açabilir. Şampiyonlar Ligi mali kriterleri önemli. Ekonomik ayrıntıları net bilmiyorum, sponsorlar karşıladıysa veya gruptan çıkınca kazanılan parayla karşılanıyorsa ne ala.

Yarın bir gün Sneijder formsuz olduğunda, Melo, Eboue veya bir başkası çıkıp ben 2,5–3 mn euro alıyorum ve yırtınıyorum takım için, Hollandalı kafadan 5-6 milyonu götürüyor derse şaşırmasın kimse. Kadroda maaş dengesi çok önemli. En azından aldığı paraya oranla verimli olmalı ki Sneijder, diğerleri laf yapmasın.

Ayrıca umarım Fenerbahçe yönetimi kompleks yapıp sırf transfer yapmış olmak için yıldız getirme çabasına girmez.

Yazdıklarım, transferin verdiği heyecandan muhakeme yeteneğini kaybeden Galatasaraylılar için saçma gelebilir, ama 2 dk durup mantıklı düşünürlerse hak verirler dediklerime.

Neyse hayırlı olsun diyelim. Bir tarafım kıskanıyor olsa da, kalite artsın istiyorum şu ligde. Yıldız yaşının 28’e düştüğünü görmek güzel.

17 Ocak 2013 Perşembe

Tesadüf



Öyle bir şey yok canım. Bu evrende tesadüflere yer yok. Aşk tesadüfleri falan da sevmez, yalan o.

Şu an bu yazıyı okuyor olmanın tesadüf olduğunu mu sanıyorsun ? O zaman ya hayata çok yanlış yerden bakmışsın ya da ben baştan sona yanılıyorum. Şu an istesen yapabileceğin milyonlarca şey varken bunu okumak? Sence sadece bir tesadüf mü ? Tesadüf ya da şans diye diretmekte ısrarlıysan okuma beni sevgili okurum.

Giden gitmiştir kalan sağlar bizim, devam edelim.

Hilesiz bir zarı havaya attığınızda, 6 sayıdan herhangi birinin gelme olasılığı 1/6’dır bildiğiniz gibi. Ancak o an zarın 2 gelmesi, 5 gelmesi veya başka bir sayı gelmesi tesadüf müdür sizce? 6 attığınızda çok şanslıyım mı dersiniz ? Dersiniz muhtemelen, ama değilsiniz. Çünkü şans diye bir şey yoktur, hiç olmamıştır.

Zarı attığınızda fark edilmeyecek kadar az olan bir hava akımı, zarın büyüklüğü, atış şekli gibi bir çok etken vardır, ki bunlar gibi bilemeyeceğimiz bir çok neden belirler zarın kaç geleceğini. Bunlar algılanıp hesaplanabilse zarın kaç geleceği tahmin edilebilir. Tabii hiçbir insana, cine veya başka bir şeye verilmemiştir bu özellik.

İnsanoğlu aklının ermediği noktalarda, yapamayacağı hesaplar karşısında olaylara şans demekten öteye gidememiştir bu yüzden.

Eski bir arkadaşınla karşılaşman sence bir tesadüf müdür ? Değil canım benim, test ettim ben, değil. Bir an için karar değiştirip farklı bir şey yaptığımda  ya da yolumu değiştirdiğimde eski bir arkadaşımla karşılaştığım çok oldu, hakikaten çok fazla oldu. Saniyelerle işleyen süreçlerde verdiğim kararların nasıl farklı yönlere gidebileceğini gördüm ben. Ayrıntı verecek kadar hatırlamıyorum ama inanın yok artık diyeceğim bazı ‘tesadüflerim’ oldu.

Her şey bir birikim sonucu oluşur, her olayın görünen görünmeyen birçok nedeni vardır. Her insan veya her varlık birbirini etkiler. Çevremizdeki her şeyin bize ufak da olsa bir etkisi vardır. Aile, arkadaş ortamı, dersler, billboardlardaki reklamlar, izlediğimiz filmler, o filmlerde verilen açık/gizli mesajlar, okuduğumuz kitaplar..

Mağazada rastgele elimizi attığımız bir kazak, sizce gerçekten rastgele mi seçilmiştir ? Tabii ki hayır. Aslında o ana dek yaşadığımız tüm olayların, tüm fiziksel, sosyal veya psikolojik etmenlerin bir sonucudur.

Verdiğimiz her karar, yaptığımız her basit seçim de farkında olmadan geleceğimizi şekillendirir. Düşünsenize çocukken matematik hocasını sevmediğinizi, ve onun yüzünden matematikten yıllarca uzak durduğunuzu. Kendinizi yerine koyun böyle birinin. Matematiğe tabu gibi davranıp uzak durmasaydınız okuduğunuz bölüm, yaptığınız meslek ne olurdu? Çevrenizdeki insanlar kim olurdu ? Ve en önemlisi siz kim olurdunuz ?

Hemen hemen her şey mümkündür bu hayatta. Madagaskar ‘daki bir insanın yaptığı bir tercih benim hayatımı dolaylı yoldan da olsa çok ince bir şekilde etkilemiş olabilir. Aksini ispatlayamazsınız asla. Kelebek etkisi misali. Bu konuya finallerim sonrası değineceğim inşallah ayrıntılı olarak.

Mesela bu yazıyı okuduktan sonra hayatın aynı olmayacak. Çok ufak da olsa bir farklılık olacak, istesen de istemesen de. Belki olaylara bakış açın değişir, belki de ne saçmalıyor lan bu der geçersin, orasını bilemem. Ama az da olsa hayatını etkilemiş olurum her türlü.

Şunu unutmayın tanıştığınız hiçbir insan tesadüfi olarak çıkmaz karşınıza. Her şeye illa bir anlam yüklemek gerekmez ama asla tesadüf değildir. Bu çizgiye dikkat.

Sınavlardan sonra umuyorum ki derinlemesine bir yazıyla karşınızda olacağım, her ne kadar bir avuç insan okuyor olsa da.

Dip Not: Konuşurken şans kelimesini alışkanlıktan dolayı kullansam da asla inanmam şansa.

14 Ocak 2013 Pazartesi

Salih'ten 'Kocaman' Beklentiler



Olacak inşallah, bu çocuktan bir şeyler olacak. Çok umutluyum Salih Uçan’dan.

Türkiye’de genç oyuncu dedin mi, altyapı dedin mi, akla gelen 3-5 kulüpten birisi Bucaspor’dur. 1994 doğumlu genç yetenek de Bucaspor çıkışlı.

İliklerimize kadar eksikliğini hissettiğimiz Emre Belözoğlu’nun oyuncu profiline en yakın kişi Salih Uçan Fenerbahçe’de. Topu süren adam lazım orta sahaya, Salih olabilir bu.

En büyük artısı genç yaşına rağmen soğukkanlılığı ve özgüveni. Onun haricinde, tekniği iyidir, ayağı pas yapar, orta alanda topu alır kullanır ve oyunu yönlendirme kabiliyetine sahiptir. Gerektiğinde ikili mücadeleden de çekinmiyor ancak fiziksel gelişimi tabii ki henüz tamamlanmış değil, geliştirmesi lazım. Uzun boyu, bir orta saha oyuncusu için ekstra bir avantaj.
 
Bonussimo saçları da es geçmeyelim. Aynı Fellaini, hık demiş burnundan düşmüş.

Yeteri kadar şans verilirse, tecrübe kazanacaktır, gelişime çok müsait bir oyuncu. Ki verilmeli de bence Cristian’a göre daha istikrarlı, Topal’a göre daha üretken. Şu takımda oynamayı hakediyor. Sadece parayı bastırıp rakiplerin elinden genç yetenekleri kapmakla bir yere varılmıyor, oynatmak lazım. İnşallah Fenerbahçe’de öğütülen gençler listesine eklenmez.(bkz. Okan Alkan, Özgür Çek, Abdülkadir Kayalı…)

Aykut Kocaman sana sesleniyorum: elindeki gencin değerini bil. Kim bilir belki de önümüzdeki 10-12 yıl Fenerbahçe orta sahasının yıldızı olur.

Hadi koçum göreyim seni, al şu formayı, soyunma odasında asılı duran 48 numaralı formayı al ordan!