21 Gram’ı yıllar önce izlemiştim de hiçbir şey anlamamıştım.
Çok karmaşık gelmişti o zaman. Bir kez daha izleyince aslında taşların basit
bir şekilde, kendiliğinden yerine oturduğunu farkettim. Artık kesinlikle bir
kurgu harikası olduğunu düşünmekteyim. Usta oyuncu Sean Penn’e, üst düzey
oyunculuklarıyla Benicio Del Toro ve Naomi Watts’ın eşlik ettiği 21 Gram’ın orijinal
senaryo dalında aday dahi gösterilmemiş olması çok gülünç kanımca.
Alejandro Gonzalez Inarritu, filmi dağınık bir şekilde sunmuş, parçaları birleştirmekse bize kalmış. Çok farklı bir kurguya sahip. Olaylar doğrusal bir şekilde ilerlemiyor. Yani şu anı anlattığını farzedersek, sık sık geçmişten ve gelecekten bölümler izliyoruz. (Sinema diliyle flashback ve flashforward) İlk yarım saat falan nerdeyse hiçbir şey anlamıyorsunuz. Ne oluyor, ne bitiyor, net anlaşılamıyor. Sonra ufak ufak bir şeyler canlanıyor. Film ilerledikçe de farklı zaman dilimlerinde gösterilen hemen hemen her şey bir bulmaca misali yerine oturuyor.
Meksikalı yönetmen, ilk filmi Amores Perros’da (Paramparça Aşklar, Köpekler) yaptığı gibi yine farklı hayatları bir noktada kesiştirmiş ve kendine bir kez daha hayran bıraktırmış.
Alejandro Gonzalez Inarritu, filmi dağınık bir şekilde sunmuş, parçaları birleştirmekse bize kalmış. Çok farklı bir kurguya sahip. Olaylar doğrusal bir şekilde ilerlemiyor. Yani şu anı anlattığını farzedersek, sık sık geçmişten ve gelecekten bölümler izliyoruz. (Sinema diliyle flashback ve flashforward) İlk yarım saat falan nerdeyse hiçbir şey anlamıyorsunuz. Ne oluyor, ne bitiyor, net anlaşılamıyor. Sonra ufak ufak bir şeyler canlanıyor. Film ilerledikçe de farklı zaman dilimlerinde gösterilen hemen hemen her şey bir bulmaca misali yerine oturuyor.
Meksikalı yönetmen, ilk filmi Amores Perros’da (Paramparça Aşklar, Köpekler) yaptığı gibi yine farklı hayatları bir noktada kesiştirmiş ve kendine bir kez daha hayran bıraktırmış.
Birbirinden tamamıyla habersiz üç insan, üç farklı hayat.
Tek yaşam umudu olarak kalp nakli bekleyen Paul Rivers (S.Penn),
kendini inancına adayarak geçmişindeki hataları unutmaya çalışan Jack Jordan (Del Toro), eşi
ve 2 çocuğuyla mutlu olan bir anne, Cristina Peck (N.Watts), ve bunları bir
araya getiren trajik bir kaza.
Parçalanan hayatlar, dağılan aileler ve yürekleri burkan bir
dram.
Kaderleri tek bir kazada birleşen insanlar, yaşanan
pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, kırılan kalpler, vicdan ve hayat
sorgulamaları, alınmak istenen intikamlar, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide
verilen mücadeleler..
İstekle ve sabırla izleyeni rahatlıkla içine çekip, farklı
duyguları hissetmesini sağlayabilen bir film. Basit bir olayı, müthiş kurgu
yeteneğiyle bir başyapıta çeviren Iñárritu, filme işlediği dramla boğazınıza
bir düğüm atacak, vicdanınızı ve hayatınızı sorgulamanıza neden olacak.
Çoğunluğun gözden kaçırdığı filmde seyirciye yöneltilen sorularsa
insanı düşünmeye sevk eden cinsten:
“Kaç hayat yaşıyoruz?
Kaç kez ölüyoruz?
Ölüm anında 21 gram kaybettiğimiz söyleniyor…
21 grama ne sığar?
Ne kadarı kaybolur?
21 gram ne zaman kaybolur?
Ne kadarı onunla gider?
Geriye ne kadarı kalır?
21 gram… Beş madeni paranın ağırlığı, bir kuşun, bir çikolata parçasının…
21 gram ne kadar çeker?
Ne kadar? “ (http://www.replikler.net/replik/21-grams-21-gram/)
Kaç kez ölüyoruz?
Ölüm anında 21 gram kaybettiğimiz söyleniyor…
21 grama ne sığar?
Ne kadarı kaybolur?
21 gram ne zaman kaybolur?
Ne kadarı onunla gider?
Geriye ne kadarı kalır?
21 gram… Beş madeni paranın ağırlığı, bir kuşun, bir çikolata parçasının…
21 gram ne kadar çeker?
Ne kadar? “ (http://www.replikler.net/replik/21-grams-21-gram/)
Ölüm anında bedenden ayrılan ruhun 21 gram olduğu
söyleniyor. Sizce hayat dediğimiz şey 21 gram değerinde mi gerçekten?