1 Nisan 2012 Pazar

'The Artist'

Kimine göre yılın filmi, kimine göre beş para etmez gereksiz bir film.Fakat şu bir gerçek ki son zamanlarda izlediğim en farklı yapımlarından 'The Artist'. 5 Oscar'a layık görülmüş siyah beyaz, sessiz sedasız bir film.. Öylesine sessiz ki her sahneye müzik koyma ihtiyacı duyulmuş doğal olarak.Ne oyuncuların dudaklarından dökülen sözcükleri, ne kuş cıvıldamalarını ne de araba kornalarını duyabiliyoruz.Yalnızca müzikler..Müziklerin önemi bir kat daha artıyor böylesine sessiz bir filmde.Müzikler demişken, en iyi film müziği dalında da heykelciği götürdü 'sessiz' filmimiz.

Konuşmaları duyamayınca - hazır altyazı da az - gözler ister istemez oyuncuların kişisel performanslarına kayıyor.Sesini duyuramayan Jean Dujardin, jest ve mimiklerini adeta konuşturmuş.Neden en iyi aktör ödülünü aldığı çok açık bence.Alakasız ama; filmdeki tuhaf hareketleriyle olsun, tipiyle olsun Turist Ömer'e benzettim Fransız aktörü. Çekici bayan Bérénice Bejo'nun da hakkını teslim etmek lazım.Oyunculuğu takdire şayan.Sonradan eklemeli 'Marilyn Monroe beni' de farklı bir hava katmış.

İçerik ve senaryodan bahsedelim biraz.1927 senesinde başlıyor nostaljik film.Siyah beyaz görüntüsüyle olsun, kostümleriyle olsun, 20'li yıllar o kadar iyi yansıtılmış ki, 2011 yapımı olduğunu bilmesem, 1920 deseler yutarım.Sessiz filmlerden, sesli sinemaya geçiş dönemi anlatılıyor başyapıtta.Gerçekten başarılı buldum.Filmin her anında romantizm ve dram türlerinin varlığını hissedebiliyoruz.Az da olsa komedi unsuru da mevcut."Spoiler" vermemek adına daha fazla yazmak istemiyorum.Yine de söylemek isterim, bir filme ancak bu kadar yakışabilirdi böylesine basit bir son.İzleyenler ne demek istediğimi anlar.

Son olarak, ödülleri topladı aldı diye mükemmel bir film beklemeden, beklentiyi biraz düşük tutup izlemek lazım.Yer yer sıkabiliyor tabii ki.Siyah beyaz filmlere, hele ki sessiz olanına alışkın değiliz pek.Söz konusu basit komedi ve ucuz aksiyon filmi izlemeye alışmış bir toplumsa -bizden bahsediyorum- bu filmi beğenmek zor gelebilir.Saçma bulanlara sesleniyorum ön yargıları kırıp bir şans verin.Sonuçta 110 tane ödül almış filmden bahsediyoruz..

'Kaptan' Alex


Geçen Haftaki Fenerbahçe-Bursaspor maçıyla ilgili yazım.Biraz geç oldu ama ilk yazım olduğu için buraya atıyorum.

42 bin 940. Fenerbahçe sevgisiyle stada gelen bayan ve çocuk sayısı.Zor günlerden geçen bu kulübe en az bizler kadar, futbol fanatiği erkekler kadar sahip çıkıyorlar.Helal olsun! Eksik olmasınlar yine ellerinden geleni yaptılar organize eksikliği olsa da hepsine bir teşekkürü borç bilirim.Ellerini açıp gol yemeyelim diye dua eden teyze de hoş bir tebessüm bıraktı yüzlerimizde.
***
Gelelim tekniğe taktiğe.Sanki Samsunspor maçının ilk yarısını izler gibiydik.Hızlı ve baskılı oynamaya çalışan bir takım...Her zamanki ağır ve rölanti temposundan uzak bir görüntü...Ama yine az pozisyon ve tek şutta gol.
Samsun maçının ilk yarısındaki gibi istekli ve tempolu bir Alex vardı ve yine Emre yoktu.Tüm ataklar onun önderliğinde.O yoksa pozisyon da yok şut da yok.3 haftadır kayıpları oynayan Stoch'un da payı büyük Alex'in sivrilmesinde.Sazı eline almak zorundaydı 'Kaptan' yine ve aldı da.Ama bu kez sanki Emre'nin rolünü üstlenmeye çalışır gibiydi.Başka bir açıdan bakarsak kaptanlığın getirdiği sorumluluğu fazlasıyla göğüsleyen bir Alex vardı.Alex'e bu kadar bağımlı bir Fenerbahçe var belki ama yine söylüyorum Emre'siz bir Fenerbahçe düşünemiyorum.Hızlı presle top kapıp, kaptığı topu rakip yarı alana taşıyan, oyunu açan, öldürücü pasları atabilen bir Emre olmadan vasat bir orta saha Fenerbahçe'ninki.Fazla özelliği olmayan sıradan bir orta saha Cristian ve Selçuk ikilisi.Bunlara bal yapmayan arı Topuz'u da katabiliriz.Emre'nin olmaması demek Alex'e fazladan yük bindirmek demek.O da insan, hem de 34 yaşında.Ha bir de 'antrenör tasarrufu' konusuna da değinmek lazım.Sarı kart sınırında olan Gökhan'ın ve Emre'nin oynamamasını antrenör tasarrufu olarak tanımladı Aykut hoca.Doğru buluyorum bu kararı.Orhanla Selçuk da kendini gösterme fırsatı buldular, fena da oynamadılar.Ama takviye şart merkeze.Hele ki şampiyonlar liginde oynanacaksa ve hele ki Emre sezon sonu ayrılacaksa en az 2 takviye şart!

Yine aynı hastalık.Kaleyi bulan ilk topta Alex'in güzel golüyle soyunma odasına 1-0 önde gitti Fenerbahçe..Gitmez olaydı! Aynı hastalık baş gösterdi.Yine yaslandılar, yine savunma yine savunma...45 dk kaleye bulan tek şut yok.Bu kısmı sabaha kadar eleştirmek istiyorum ama Aykut hocam demiş ya bu sene namus senesi o yüzden girmiyorum buraya.
***
Ayrıca bir parantez açmak gerekir ki kaptanımız içimizden biri olduğunu bir kez daha kanıtladı.Şehitlerimizin adının yazılı olduğu tişörtüyle beni benden aldı.Kimine göre göstermelik belki.Belki ben de öyle düşünürdüm Fenerli olmasam.Ama Fenerli olduğum için değil, Fenerli olmamdan dolayı Alex'i tanıdığım için eminim ki tüm samimiyetiyle giydi o tişörtü.Adamsın Alex, adam gibi adam.Bir kez daha şehitlerimizi saygıyla anıyorum.Allah rahmet eylesin, başımız sağ olsun..